Putların Alacakaranlığı - Friedrich Wilhelm Nietzsche
“Zenginler, fakirlere Tanrı’dan başka bir şey bırakmadılar.”
“Şimdiye kadar insanları ahlaklı yapmak için kullanılan tüm yollar ahlaksızlıktan geçti.”
“ Kötü insanların şarkıları yoktur.”
İnsanlar en iyi odalarını kullanmazlar. Peki, neden böyle yaparlar? Çünkü, “katlanmak” zorunda olmadıkları misafirler beklerler…
Sirklerdeki hayvanlar, zayıflamış, kuvvetten düşmüşler, zararsız hale getirilmişler ve depresif korku duygusu, acı, yaralamalar ve açlık yoluyla hastalıklı canavarlara dönüştürülmüşlerdir. Bunun, papazın “ıslah ettiği” uysallaşmış insandan hiçbir farkı yoktur.
İnsanların “özgür” oldukları düşünülmüştür ki yargılanabilsinler, cezalandırılabilsinler, – – suçlu olabilsinler: dolayısıyla her eylemin isteyerek yapıldığının, her eylemin sebebinin bilinçte yattığının düşünülmesi gerekmiştir.
Her dinin ve her ahlakın temelinde yatan en genel formül: “Şunları ve şunları yap, şunları ve şunları yapma mutlu olursun. Aksi halde…” şeklindedir.
“Bir solucanın üzerine basıldığında, solucan kendi içine doğru çekilerek kıvrılır. Bu, onun aldığı bir önlemdir. İşte bu, onun üstüne yeniden basılma şansını hafifletir ve azaltır. Ahlâkın dilinde bunun adı alçakgönüllülüktür.”
Bir canavarı savaşta hasta etmek, onu güçten düşürmek için tek çaredir. Kilise bunu anlamıştı. İnsanı mahvetti, onu zayıflattı ama onu ”iyileştirdiğini” iddia etti.
Avrupanın iki büyük uyuşturucusu, alkol ve Hırstiyanlık, başka hiçbir yerde böyle günahkarca kötüye kullanılmamıştır.
Eğer bir filozof nihilist olacaksa, insanların ideallerinin gerisinde bir hiçlik saklı olduğunu gördüğü için nihilist olacaktır.
Seyreden biri misin? Yoksa omuz veren mi? Yoksa başını çevirip, yoluna giden mi?
Kilise her anlamda kesip atarak savaşır tutkuyla: uygulaması, çaresi hadım etmektir. O hiçbir zaman, “İnsan güzelleştirmeyi nasıl ruhanileştirir, şiddetli arzuyu tanrılaştırır?” diye sormaz. O disiplin stresini her zaman yok etme (cinsellik, gurur, hüküm sürme arzusu, hırs, intikam duygusu) üzerine yükledi. Fakat tutkunun köklerine saldırı, hayatın köklerine saldırı anlamına gelir: kilise uygulaması hayata düşmandır.
Din adamı en üstün tip olarak kabul edildiği sürece, her değerli insan türü değersizleştirilmişti.
Başlangıçları aramaktan, kanser olunur. Tarihçi geriye doğru bakar; sonunda geriye doğru da inanır.
Hastalanan sefilleşen, kendinden nefret eden insanlar, kendi yaşamlarına karşı normalde güçlü ve mutlu duygularla yaklaşmaları gerekirken tümüyle kötü, tümüyle şüpheyle yaklaşmaya başlar hale geldiler.
“Evlilik, ‘aşk’ üzerine kurulmaz. Tam tersine evlilik, cinsel güdü temeline, mülkiyete sahip olma güdüsüne, ………..dayanarak kurulur.”
“…bu ülkede eğitimcilerin eğitilmeye ihtiyaçları var.”
Gerçek dünyayı ortadan kaldırdık. Geriye hangi dünya kaldı? Görüntü dünyası mı acaba?
“Büyük adamlar arayıp durdum; ama sadece büyük adam ideallerinin taklitlerini/maymunlarını buldum.”
“Bozulmuş insandan başka hiçbir şey çirkin değildir.”
” Tanrı’yı reddediyoruz; Tanrı’yı inkar etmekle, mesuliyeti de reddetmiş oluyoruz. “
Savaşılan yerde, iktidar için savaşılır…
Orada (Yeni Ahit) özellikle cinselliğe referans verilerek, ” Eğer gözün sana suç işletiyorsa çıkar onu” der. Ne yazık ki hiçbir Hristiyan bu ahlak kuralına uygun davranmaz.
“Yaşamak.. Uzun süre hasta olmak demektir.”
Eğer bir kadında erkekçe erdemler varsa, kaçarız; eğer onda erkekçe erdemler yoksa bu kez kendisi kaçar
“Bazen bir şeyin değeri ona ulaşarak ne kazanıldığıyla değil, ona ulaşmaya çalışırken nelerden ödün verildiğiyle belirlenir.”
“Eskiden ne çok kemirecek şeyi vardı vicdanın kendi kendisini? Nasıl da dişleri vardı? Ya bugün? Neyi eksik?”
Kadının doğum sancıları ve tersine, olan ve büyüyen her şey kutsaldır – bir gelecek garanti eden her şey sancılıdır.
Ahlakçılar ve azizler arasında ,en az rastlanan şey dürüstlüktür ..
Bir amaca ulaşmak isteniyorsa, bunun araçları da istenmelidir: köleler isteniyorsa, o zaman onlara efendilik eğitimi vermek, soytarılıktır.
En ağır yükü aramıştın; İste, buldun kendini. Şimdi de atamıyorsun kendini sırtından.
“Bir şeye hemen tepki veren kişi, her güdüye itaat eder.”
“İyi de, özgürlük nedir ve niçindir? -Kişinin, kendi sorumluluğuna ve iradesine sahip olma çabasıdır.”
…tabiatını şu amaca ya da bu amaca havale etmek istemesi, saçma bir şeydir. “amaç” kavramını biz icat ettik: gerçekte, bir amaçtan yoksunuz…
En cesur yüreklilerimiz bile, gerçekten ne bildigini söyleyebilecek bir cesarete sahip değildir.
Kötümserlik tek başına bir tane daha çökmüş insan yaratmaz. Hatırladığım istatistiklere göre, kolera salgını olan yıllarda ölenlerin sayısıyla diğer yılların ölüm sayısı farklı değildir.
Ne önemi var benim haklı oluşumun!
Bir doktara sınavında “Yüksek eğitimin görevi nedir?” diye sorulmuştur. Yanıtı insanı makine haline getirmektir.
“İktidara gelmek, bedeli ağır bir iştir. İktidar, insanı aptalaştırır.”
Aslında bir oyuncunun taklidinden fazla bir şey değilsin…
Yalnız yaşayabilmek için ya hayvan ya da Tanrı olmak gerekir- demiş Aristo. Üçüncü olasılığı hesaba katmamış; ikisi birden olmak gerekir- yani filozof.
“Müziksiz bir hayat, büyük bir hata olurdu. Almanlar, Tanrı’yı bile şarkılar söyleyen biri olarak düşünürler.”
Hangisi acaba? İnsan mı tanrının tek hatasıdır; yoksa Tanrı mı insanın tek yanlışı?
Yalana ve aldatmaya yönelik, aşırı duyarlı bir namus anlayışından kaynaklanan bir nefret vardır; yalan tanrısal bir buyrukla yasaklandığı sürece, korkaklıktan kaynaklanan benzer bir nefret de vardır yalana yönelik. Yalan söyleyemeyecek kadar korkak…
Başka türlü istemeli ölümü, özgürce, bilinçli, rastlantıya yer bırakmadan, bir baskın gibi ani değil.
“Tutarlı ahlakçılar vardır; insanları başka, yani erdemli isterler; onun kendilerine benzemesini, yani somurtkan bir yobaz olmasını isterler: Bu yüzden dünyayı inkâr ederler! Az kudurmuşluk değil bu!”
Eğer hayatın yalnızca ‘niçinine’ sahip olursak, ‘nasılını’ hiç bir zaman öğrenemeyiz. İnsan, yalnızca mutluluğun peşinden koşuşmaz.
“Kendimden daha az şeyler isteyecek kadar alçakgönüllü olamadım hiçbir zaman.”
Sıkıntılarını dışa vurmak, büyük yüreklere yakışmaz.
“Burada yalnızca ölüm hekimdir…”
“Sokrates kendisini ciddiye aldırtmaya çalışan bir soytarıydı.”
“İnsan, her ne suretle olursa olsun, ahlaktan ne tür faydalar çıkarabileceğini bilmelidir.”
Hayal kırıklığına uğramış olan konuşur.
Rastladığım bazı riyakârlar riyakârlığı taklit ettiler; onlar, günümüzde her on kişiden biri gibi, aktörlerdi.
Son olarak, birçok şeyi bilmeyi değil, bilmemeyi istiyorum- bilgelik zekaya sınırlar çizer.
“Yeterince koruyamayız kendimizi, açığa vurarak içimizi.”
Eşitlik öğretisi!.. Ama zehirlerin en zehirlisidir bu: adaletin sonu olduğu halde, adalet tarafından vaaz edilmiş gibi görünür… Eşit olana eşit, eşit olmayana eşit olmayan — adaletin gerçek sözü bu olurdu.
İçgüdülere ve bilinçaltına teslim olmak, insanı aşağıya ,karanlığa sürüklüyebilirdi.
Tutkularin köküne vurmak, yaşamin köküne vurmaktir : dinlerin pratiği yaşama düşmandir.
Duyguların ruhsallaştırılmasına aşk denir.
“Önce siz kendinize bakınız:Ondan sonra herkes kendi haline bakacaktır.”
Diyalektik, başka silahları kalmayan kişilerin ellerinde, yalnızca son çare olabilir.
Sonucu neden ile karıştırmaktan daha tehlikeli bir yanılgı yoktur.
” Korkarım ki , gramere hâlâ inanmaya devam ettiğimiz için , Tanrı ‘yı yok edemiyoruz. “
Bunlar birer basamaktı benim için, onların üzerine çıktım – bunun için onların üstünden geçmem gerekti. Ama onların üstünde dinlenmek istediğimi düşündüler…
Entelektüel vicdana baktığımda bana çok nadir rastlanan ikiyüzlü bir tavır gibi görünüyor.
Yalnızca çile çekilerek elde edilmiş düşüncelerin değeri vardır.
İnsan kendi inancından uzak olarak başka bir inanca bağlanmaya başladığında, diğerinin değeri kalmamaya başlıyor.
”Kişinin yüzü çirkinse, ruhu da çirkindir diye düşünülür.”
İnsan bir şeye ya sahiptir ya da değildir. Bir şeyi ya ister ya da onu ele geçirir.
Ancak, temelinde yaşama karşı duyulan hınç bulunan Hıristiyanlık, cinselliği pis bir şey yaptı: yaşamımızın başlangıcına, önkoşuluna çamur attı…
Gerçek dünya – biz iptal ettik. Hangi dünya kaldı? Acaba açıkça görünen mi ? Ama hayır! Biz gerçek dünya ile beraber, açıkça görüneni de iptal ettik.
Eğitimciler; görebilmeyi,düşünebilmeyi ve hem konuşabilmeyi hem de yazabilmeyi çok iyi öğrenmek zorundadır.
İnsanlara gönül indirmek, yüreğinin kapılarını herkese açık tutmak, liberal bir tavırdır, ama yalnızca liberal. Seçkin bir konukseverliğe yetkin olan yürekler, sıkı sıkıya çekilmiş perdelerinden ve örtülmüş panjurlarından anlaşılırlar: en iyi odalarını boş tutarlar.
Diyalektikçi, bir budala olmadığını kanıtlamaya zorlar rakibini: öfkelendirir, aynı zamanda çaresiz bırakır onu. Bir diyalektikçi, rakibinin anladığını iktidarsız kılar.
“Erkek kadını yarattı- ama nerden? Tanrısının kaburga kemiğinden mi- yoksa onun ‘idealinden’ mi?”
“Neden böylesine yumuşak, kaçkın ve dayanaksızsınız ? neden yüreklerinizde öylesine çok inkar ve yadsıma var?”
“”Tanrı kalbinizdekileri görüyor, kalbimizden geçenleri biliyor “demek, hayatın en derin, en yüksek arzularını inkar etmek ;ve Tanrıyı hayata düşmanlık beslemek adına hayattan çekip çıkarmak demektir.”
Çünkü yaratanlar serttir. Ellerinizi, balmumuna basar gibi binlerce yılın üzerine basmayı, mutluluk olarak görmelisiniz…
1 Follower - Follow
123 Comment |
Send Message
Tevfik Cem Baykara
10.05.2023
10.05.2023
Putlar nasıl kırılır? Çekiçle Felsefe'nin temel konusu bu. Bunu en iyi yapan filozoflardan birisi, belki de birincisi Nietzsche. 20. yy. felsefesini O'nun kadar etkileyen çok az düşünür vardır. Bu da en güçlü eserlerinden birisi...
Putların Alacakaranlığı - Friedrich Wilhelm Nietzsche