Denemeler - Michel de Montaigne
"...Bir başkasına bağlı yaşamak yürekler acısı ve belalı bir şeydir.Kendimiz -ki en iyi, en emin sığınağımız odur, - kendimiz bile güvenilir değiliz yeterince.
''Bir gün demiş ki ona; Talih ne kadar güler yüz gösterirse göstersin, ömürlerinin son günü geçmeden, insanlar mutlu saymamalı kendilerini.''
Fazla yüz bulan, her dediğini yaptıran aşk bezginlik verir. İyi bir yemeği fazla kaçırmak da mideyi bozar.
Aşkın ölümsüz bir ruh kadar ölümsüzlük arzusu olduğu fikrindeydi.
... paranın saklanması kazanılmasından daha zahmetli bir iştir...
Kralların şaştığım tarafı, hayranlarının bu kadar bol olmasıdır. Herşeyimizi emirlerine verelim, ama düşüncemiz bize kalsın. Önlerinde bükülen dizlerimiz olsun, aklımız değil...
Düşüncelerimizin en iyi aynası yaşamlarımızdır.
Ben ne isem,ne durumdaysam,eylemlerim de ona göre,ona uygun olur.
Güzel eylemlerin karşılığını başkalarından beklemek,çok kararsız bir varlığa bel bağlamak olur.
Bütün toptancı yargılar çürük ve tehlikelidir.
Gideceği limanı bilmeyene hiçbir rüzgarın faydası yoktur..
Aşk, karşılıklı duyumlar, uyumlar isteyen bir ilişkidir. Başka zevkleri insan ayrı cinsten türlü karşılıklar ödeyerek elde edebilir; ama bunda aldığı parayla ödemek zorundadır.
Zafer zafer değildir, Yenilen düşman yenilgiyi kabul etmedikçe…
Bilim iyi olmasına iyi bir ilaçtır, ama hiçbir ilaç saklandığı kabın pisliğiyle değişip bozulmayacak kadar zorlu değildir.
Gerçekte yalan söylemek lanetlenmiş bir kusurdur.
Nazlı, yapmacık bir hava, karşındakini kırma korkusu gereksiz özen dostluğa rahat nefes aldırmaz. Sonunda yaşadığımız havada kalmış, yavan bir dostluk olur.
Onu niçin sevdiğimi bana söyletmek isterlerse bunu ancak şöyle anlatabilirim sanıyorum: Çünkü o o idi; ben de bendim.
Uyurken elimizin, ayagimizin duydugu acilar bizim degildir.
Duymak dusunmekten daha az uzer bizi.
Ofke bir histir, kendi kendinen hoslanan, kendi kendini sisiren.
Insan dusuncesini ofke kadar hicbir sey yoldan cikaramaz.
Ben insanin calismasini, yasama cabasini ayakta tutabildigi kadar tutmasini isterim. Olum, calisirken bulmali beni; ama olum korkusu, hele kusurlu bahcemi yitirme korkusu icinde degil.
Eskiler dostlugun sudan ve ekmekten daha zorunlu ve daha tatli oldugunu soylerler.
Insan ne giyerse giysin, erkekse yine de erkektir...
Cimrilik butun insan deliliklerin en guluncudur.
Hosumuza giden her sey besleyici ya da sagliga yararli degildir.
Yalnız yaşamanın tek amacı vardır sanıyorum; o da daha sorumsuz ve daha rahat yaşamak.
Bir aileyi yönetmek, bir devleti yönetmekten hiç de kolay değildir.
Sokrates'e birisi için, 'Seyhat onu hiç değiştirmedi,'' demişler. O da, 'Çok doğal, çünkü kendisini de beraber götürmüştür,'' demiş.
Her insanın ölçüsü, değeri yüreğinde, ne kadar istekli ve kararlı olduğundadır aslında. Mertlik; kolun bacağın değil, yüreğin, ruhun sağlamlığındandır; atımızın, silahlarımızın değerinde değil, kendi değerimizdedir.
Akla uygun hiçbir şey yoktur ki, tam tersi de akla uygun olmasın.
Yaşamayı yitirme korkusunda takılı kalırsak, yaşamanın tadını çıkaramayız. Tabi bunun tam tesi de söylenebilir. Yaşamaya bu kadar sıkı sarılıp, böylesine bir sevgiyle bağlanmamız, elimizden çıkmasından korktuğumuz içindir.
Bolluğun verdiği doygunluktur zevkimizi en fazla körelten; zevkimizi en fazla bileyen, coşturan şeyse özlediğimizi az ve zor bulmaktır.
Benim yaptığım, bildiklerimi söylemek değil, kendimi öğretmektir; başkasına değil kendime ders veriyorum.
Bize yaşamayı hayat geçtikten sonra öğretiyorlar.
Ancak küçük ruhlar işlerin ağırlığı altında ezilir; onlardan sıyrılmayı, bir yerde durup yeniden başlamayı bilmezler.
"Eğitimin, bilgi olarak alınması yeterli değildir; insanı daha iyiye doğru değiştirip dönüştürmesi de gereklidir." (S. 36)
"Başkaları duysun diye iyilik yapan, bunu, kendine daha çok değer verilsin ve adı dillere dolaşsın diye yapıyorsa, o insandan hayır gelmez."
"Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu yitirir. Çünkü her yerde olmak, hiçbir yerde olmamaktır."
"Doğanın yapıtlarındaki evrensel düzende, şaşılası bir bağ ve denge vardır. Belli ki, oluruna bırakılmış ve değişik güçlerin yönettiği bir düzen değil bu."
İnsan yaşamı denen bu yolculukta benim bulduğum en iyi destek, kitaptır ve ondan yoksun insana acırım.
Benim bütün amacım kimseye el açmadan yaşamaktır. (...) Bunu başarmak herkesin elindedir; ama ölmeyecek kadar yiyecek ve içeceği olanlar elbet bunu daha kolay başarabilirler. Bir başkasına bağlı yaşamak yürekler acısı ve belalı bir şeydir. Kendimiz ki en iyi, en emin sığınağımız odur, kendimiz bile yeterince güvenilir değiliz. Kendimi hem yürekçe, asıl iş yürekli olmakta çünkü, hem varlıkça öyle hazırlıyorum ki, başka her şeyimi yitirdiğim zaman kendimle yetinmesini bileyim.
Sen tut, doğanın şaşmaz, hiçbir yerde değişmez yasalarını hor gör, sonra o senin yaptığın, tek taraflı acayip, uygunsuz yasalara uymaya çabala.
Hesiodos, ceza suçun hemen ardından gelir; sözünü düzeltir: Ceza ile suçun aynı anda, birlikte doğduklarını söyler. Cezasını bekleyenler onu çekiyor demektir; cezayı hak etmiş olan onu bekliyordur.
Çocuklarımıza kendi dünyalarından önce, gökteki yıldızların ve devinimlerinin bilimini öğretmek büyük bir saflıktır.
Doğrusu gördüğüm birçok insan gibi benim arkamdan da olur olmaz sözler söylenmesini istemiyorum. Şöyle düşünürdü, şunu yazardı, böyle yaşardı; şunu ister, bunu istemezdi; ölürken konuşsa buna şunu der, şuna bunu verirdi; onu benden iyi tanıyan yoktu gibi.
İnsanın, herkes tarafından bilinen bir yüzünü alıyorlar, sonra tüm davranışlarını bu yüze uydurup anlatıyorlardı ve uyduramadıklarını da görmezlikten gelip bir kenara atıyorlardı. (...) İnsanlarda en zor inandığım taraf değişmezlik, en kolay inandığım taraf da değişikliktir. Her gün yaptığımız şey, özlemlerimizin ardından, rastlantıların görünmez izleriyle, sağa sola, yukarı aşağı gitmektir.
Bazen sadece kendimiz istediğimiz için, bazen istememiz gereken önümüze konulup farkında olmadan isteğimiz olduğuna inandırıldığımız için, bazen de sırf değişiklik için kendimize istekler uydurur ve tüm bu fırtınaları ruhlarımıza yansıtırız.
İnsan başkasının işi kadar kendi işini değerlendirirken de yanılgıya düşüyor. Araya sadece duygular karıştığı için değil, gerçek değeri bilmediği, ayırt edemediği için.
Bir kapının kapalı olduğunu anlamak için o kapıyı itmek gerekir.
Aşk dediğimiz şey, arzulanan bir varlıkta bulacağımız tada susamaktan başka bir şey değildir.
Başkalarının bilgisiyle bilgin olabilsek bile, ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz.
"İnsanın doğumunu görmekten herkes kaçar ama ölümünü görmeye hep koşa koşa gideriz. İnsanı öldürmek için gün ışığında geniş meydanlar ararız ama onu yaratmak için karanlık köşelere gizleniriz."
"Ey Tanrı! Beni ister kurtar, ister batır, ben dümenimi kırmadan dosdoğru gideceğim. Zamanında nice dönek, ikiyüzlü, karışık insanlar gördüm ki, dünya işlerinde benden daha tedbirli oldukları halde, benim kurtulduğum felâketlerden kendilerini kurtaramadılar." (Yunanlı bir balıkçı)
"Nasıl şükrediyorum Tanrı'ya, varımı yoğumu bana aracısız vermiş, beni yalnız kendisine borçlu kılmış olduğu için."
Kendimi olduğundan az göstermek, alçakgönüllülük değil, budalalıktır; kendine değerinden az paha biçmek korkaklıktır, pısırıklıktır. Aristoteles'e göre, hiçbir iyilik sahtelikle bir arada gitmez; doğru hiçbir zaman yanlışa yer vermez.
Cinsel gerçeğin erkenden öğretilmesi daha iffetli ve daha verimli olmasını sağlar, yoksa herkes onu hayal gücünün keyfine ve ateşine göre bulmaya kalkar.
Aldatmaya ve aldanmaya en elverişli şeyler, bilmediğimiz şeylerdir. İnsan, en az bildiği şeye en çok inanır.
Artık benim en uzun süreli isteklerim ya da planlarım sadece bir yıllık. Çünkü göçmeye hazırlanıyorum. Yeni umutlardan uzak duruyor, yeni işleri düşünmekten kaçınıyorum. Bıraktığım her yeri son kez selamlıyorum; benim olan herşeyden her gün biraz daha elimi çekiyorum ve geçmişimi ağır ağır uğurluyorum. Bir hayli zamandır ne birşey yitiriyor ne de bir şey kazanıyorum.
Bütün çabam kimseye muhtaç olmadan yaşamak. Bütün umudum kendimde.
Yunanlı filozof Plinius: "Herkes kendisi için bir ibrettir; yeter ki, insan kendini daha iyi tanımasını bilsin"...
Kendinden söz etmek; kötü görünen ve yasak edilen bir adet olmuştur; çünkü kendinden söz etmek her zaman kendini övmek gibi algılanır. Kendini övmek ise; birçok insanın hoşlanmadığı bir şeydir. Ama kendisinden söz etmeyi yasaklamak; çocuğun burnunu silecek yerde, burnunu koparmak olur...
İyi tarafımız da bütün günahlardan arınmış değildir...
Kişinin kendisi ile olan sorununu halletmesi bütün her şeyi halletmiş olması demektir. Kendisini tanıdığı anda insan bütün insanları tanıyor demektir. Bunun için de insanın kendisini sevmesini bildiği gibi, kendisine kızmasından hakaret etmesinden geçer. Kendisini kendisine anlatmalı, kendisine yabancı olmamalı insan...
Bir şeyler öğrenmek için yolculuklarımda ve buluşmalarımda insanlarla konuşurum. Bu bana onlarla en iyi bildikleri konuyu konuşmak gerektiğini öğretti. Hani bir deyiş vardır: "Bırak denizci rüzgardan, çiftçi öküzden, asker yaralarından ve çoban da sığırından söz etsin."
Duvar kaplamalarımızda çatlaklar görürsek, bu; duvarın içinde yarıkların olduğu konusunda bizi uyarır...
Yaşamım hiçbir düşünce ileri sürmediyse, ölümümün de hiçbir düşünce ileri sürmeyeceğini göreceğim, eğer görebilirsem...
Ama yine deli ve kötü de olsalar çocukların yetiştirilmesini anne babalarının keyfine bırakırız.
Hippokrates'e göre de en tehlikeli hastalıklar insanın yüzünü değiştiren hastalıklardır.
Dayak yüzünden sakat kalmış, sersem olmuş çok fazla çocuk vardır. Ama devletimizin yasaları yine de bu işe karışmaz, sanki bu sakatlar, bu sersemler bizim toplumumuzda yaşamıyormuş gibi!
Hepimiz güzel olan şeyleri yalnız sivri, şişkin, süslü püslü olarak seviyoruz. Saf ve sade olanlar bizim kaba gözlerimizden kolayca kaçıyor.
Vermekte aşırı giden bir kralın tebası da, istemekte aşırı giderler.
Oysa insan sevincini büyüterek, üzüntülerini mümkün olduğunca kısaltarak anlatmalı.
Buna, pan tanrısının saldığı korku anlamına gelen panik diyorlar.
Yüksek mevkilerde sağduyuya az rastlanır.
Değerlendirmeler (1)
1 Takipçi - 2 Takip
123 Yorum |
Mesaj Gönder
Tevfik Cem Baykara
10.05.2023
10.05.2023
Felsefe ve edebiyat tarihinde çok az eser bu kadar farklı konularda, adeta daldan dala atlayarak, müthiş bir kapsayıcılıkla kaleme alınmıştır. Çağının en büyük düşünürlerinden biri olan Montaigne’den başkası değildir bunu deneyen. Bir benzerini üç asır sonra biraz Nietzsche’de ve ondan da bir asır sonra belki Foucault’da göreceğiz. Denemeler (Les Essais) türünün ilk örneğidir. Okur bu eserle edebiyatta bir tarihe tanıklık ettiğinin de bilincinde olmalıdır. Çevirisinin de çok başarılı olduğunu belirtelim.