Martı - Anton Pavloviç Çehov
"Kendini tanı..." Son derece yararlı, güzel bir öğüttür bu...
"Lanet olası yaşam. En acı yanı da çekilen ıstıraplar karşılığında bir ödül verilmemesi!" Müzikli oyunlarda olduğu gibi her şey görkemli bir gösteriyle değil, basit bir ölümle bitiveriyor."
"Puşkin ölüm döşeğinde korkunç acılar çekmiş, zavallı ozan Heine birkaç yıl felçli yatmıştır. Bu duruma göre Andrey Yefimoviç diye bir adam ya da Matriona Savişna adında bir kadın, burnu kanamadan yaşasa ne çıkar? Varlıkları bir değer taşımayan bu gibi insanlar ıstırap çekmese amip gibi boş yere yaşamaktan başka ne yaparlardı?" Sayfa 95
Anlamaya çalışma. Hayat böyledir işte... Hep o kıyamadıklarımız kıyar size...
Aptallar kafalarındaki düşüncelerin bolluğuyla zengindirler!
Basit bir kıskançlık olayı bu. Yeteneği olmayıp da hevesi olanların gerçek yeteneklere çamur atmaktan başka yapacakları bir şey yoktur çünkü. Ne denir, bu da bir çeşit avuntu işte!
Basit kadın; güzel olmayı zeki olmaya tercih eder. Çünkü basit erkekte zekayı anlayacak kafa değil, güzelliği görecek göz vardır...
Başkalarının derdini unutmak için çok şeyi boyamak, değiştirmek ya da kırmak gerekecekti...
Başkalarının yalanlarını dinlemek ve yalanları yutmuş göründüğün için seni aptal bellemelerine göz yummak, alçalmayı sineye çekmek, dürüst, özgür insanların yanında olduğunu açık açık söyleyememek, üstelik yalan söylemek zorunda kalmak, gülümsemek... Hayır, hayır, beş para bile değeri olmayan bir lokma ekmek, bir sıcak köşe, bir mevki için çekilmez bütün bunlar. Böyle bir dünyada yaşanmaz!
Ben bir martıyım. Hayır! Bunu demek istememiştim... Bir aktrisim ben. Evet ben bir aktrisim!
Ben çalışıyorum, hayatı duyarak yaşıyorum, her an hareketteyim, siz ise yerinizden kımıldamıyor, yaşamıyorsunuz... Sonra, bir de kuralım vardır benim: İleriye bakmamak... Ne yaşlılığı, ne de ölümü getiririm aklıma... Her şey olacağına varır.
Bir cümle ne kadar anlamlı, güzel kurulmuş olursa olsun, ancak tasasız, heyecansız kişileri etkileyebilir. Mutlu ya da mutsuz kişilere her zaman yetmez. Mutlulukla mutsuzluğun en iyi anlatış yolunun çoğunlukla sessizlik olmasının nedeni de budur.
Bir ölüm sessizliği vardı odada. En küçük eşyaya kadar her şey, biraz önceki fırtınayı, bu fırtınada pek bitkin düştüklerini söylüyordu. Şimdi de dinleniyorlardı sanki.
Canlı bedenler kül oldu; ölümsüz madde,bedenleri taşa,suya, buluta dönüştürdü ve canlarını tek bir ruha topladı. Ben evrenin ortak ruhuyum... Büyük İskender'in, Sezar'ın, Shakespeare'in, Napoleon'un ruhları da, sülüğün ruhu da bende toplandı. Ruhumda insanın bilinci hayvanın iç güdüsüyle kaynaştı ve ben her şeyi hatırlıyor ve her bir yaşamı kendimde tekrar sürdürüyorum.
Cesareti ruhundan karnına geçmiş, orayı kazımış, sonra topuklara inmiş, çizmelerine saplanmıştı... Oysa delik deşikti çizmelerinin altı... Felaket!
Doğada bir umutsuzluk, bir tedirginlik vardı. Odasında bir başına oturmuş, geçmişi unutmağa çalışan düşmüş bir kadın gibi, ilkbahar, yaz anılarını düşünüyor, kaçınılmaz kışı, boynunu eğmiş, bekliyordu. Düşmanlar öyküsünden.
Dorn: ....Ölümden sonra da bir hayat olduğuna inanan insanlar, günahlarının ağırlığı altında ezildikleri için bilinçli olarak korkarlar ölümden...
''Dünya büyüktür ama, gene de çaldığı şeyi saklayacak yer bulamaz insan...''
Eğer bir gün hayatım sana gerekecek olursa gel ve al onu. ....
Eğer bir insan yaşamından hoşnut değilse, kendini mutlu hissetmiyorsa sokakta karşılaştığı mis kokulu ıhlamurlar, koyu ağaç gölgeleri, bulutlar, hallerinden memnun, kayıtsız doğa güzellikleri ona aşağılık biri olduğu hissi vermekten başka bir işe yaramaz.
Eğer bir insanı gerçekten unutmak istiyorsan onunla yaşadıklarını değil, onun sana yaşattıklarını hatırla...
Elli beş yaşındayım,hayatımı değiştirmek için çok geç.
Felsefe yapmak ne kadar kolay doktor, ama sıra konuşulanları hayata uygulamaya gelince hiç de öyle değil.
Genç bir kız bütün hayatını bir gölün kıyısında geçirmiş. Tıpkı bir martı gibi gölü severmiş ve tıpkı bir martı gibi mutlu ve hürmüş. Ama günün birinde bir adam gelmiş, kızı görmüş ve yapacak başka bir işi olmadığından yazık etmiş kıza. Tıpkı bu martı gibi.. ...
Gökyüzünde ay gibi yalnız gezen bir insanım. Üstelik dolunay değil, yarım ay...İşte o yüzden kim ne derse desin, adım gibi eminim ve öyle hissediyorum ki, benim yarım ay olarak öteki parçam ancak aşkın doğal sonucuyla tamamlanabilir.
Gözlerime bakıp da yapılan sahte bir gülücük yerine, yüzüme karşı gösterilen gerçek bir nefreti tercih ederim...
Gözlerimin içine bakarsan yalan söylemediğimi görürsün... Senin değerini bir tek ben bilirim, bütün gerçeği ben söyleyebilirim sevgilim... Benimle gelecek misin? Bırakmayacaksın beni, değil mi?
Günün birinde hayatım sana gelirse gel ve al.
Hayatımı, bitmez tükenmez kuyruğu olan bir elbise gibi sürüklüyorum sırtımda.
Hayır... Ben de kadınım, benimle böyle konuşma... Bana acı çektirme Boris... Çok korkuyorum...Genç,güzel, şiirsel bir aşk; bizi düşler dünyasına götüren aşk... Bizi yeryüzünde ancak o mutlu kılar !
Her şeyden önce hayatın prizmadan geçirilmesi gerekir. Yani, daha açık söyleyeyim, ışığın yedi ana renge ayrıldığı gibi, hayatın da en basit elemanlara bölünmesi, her birinin ayrı ayrı incelenmesi gerekir.
Herkes isteğine ve becerisine göre yazmakta özgürdür.
İçimdeki bir gücün gelişip büyüdüğünü hissediyorum git gide... Kostya, yazmışız, ya da sahnede oynamışız, fark etmez, anlıyorum ki bizim bu işlerde başta gelen şey, parıltı, şöhret filan gibi benim hayal ettiğim o şeyler değil, sabredebilme yeteneğidir... Kaderine katlanmasını bil ve inançlı ol.. İnanıyorum ben ve o kadar çok acı çekmiyorum şimdi... Bir görevim, bir amacım olduğunu düşündüğümde, hayattan korkmuyorum..
İçinde yaşadığınız evren ile içinizde yaşattığınız evren arasında kurabildiğiniz bağ kadar mutlu olursunuz...
İki fakültede okumamı bir mucize sayıyorlar; iki yıl sonra bir kenara atılacak, unutulup gidecek bir yapıt yazdığım için göklere çıkarıyorlar beni; ama düşmüş kadınlardan, şu sandalyelerden söz ettiğim gibi kayıtsız söz edemediğim için doktora gösteriyorlar beni, deli diyorlar, bana acıyorlar!
İnsan altmışında da yaşamak ister.
İnsanın altmış iki yaşında hayatından memnun olmadığını söylemesi, değer bilmezliktir itiraf ediniz...
İnsanlar bazen yürürken de uyurlar ya, ben de o haldeyim... Şu anda seninleyim ama sanki uykudayım ve onu görüyorum...
İnsanlar üzerinde doğru bir hüküm vermek için onların değerlerini nasıl bir ölçü ile ölçmeli..?
İnsanlar; eğlenebildikleriyle arkadaş, anlatabildikleriyle dost, ağlayabildikleriyle kardeş olurlar...
İnsanlara biraz inanmak gerekir. Yoksa yaşamak imkansızlaşır."
Yoksulluktan daha büyük mutsuzluğun olmadığına inanıyorsunuz;oysa bence paçavralar içinde dolaşıp dilenmekten bin kat kötü şeyler var...
Değerlendirmeler (1)
0 Takipçi - 2 Takip
6 Yorum |
Mesaj Gönder
15.07.2023
15.07.2023
çok begendim