Prens - Niccolo Machiavelli
Aşağıdaki ve mütevazı birisinin, prenslerin yönetimlerini tartışmaya ve kurallarını belirlemeye cüret etmesinin kendini beğenmişlik olarak addedilmesini istemem; çünkü nasıl manzara resmi yapanlar, dağların ve yüksek yerlerin yapısını gözlemlemek için ovada alçak bir konumda duruyor ve alçak yerlerin yapısını gözlemlemek için dağların tepesine çıkıyorlarsa, aynı şekilde, halkların yapısını iyi tanımak için prens olmak ve prenslerin yapısını iyi tanımak için de halktan birisi olmak gerekir.
Ya insanların gönlünü hoş tutmalı ya da onları yok etmelidir; çünkü insanlar uğradıkları küçük zararların öcünü alırlar, ama büyük zararların öcünü alamazlar; bu yüzden, insana verilecek zarar, intikam korkusu olmayacak biçimde olmalıdır
Başkasının güçlenmesinin nedeni olan kişi, kendi yıkımına yol açar; çünkü o güç, ya becerinin ya zor kullanmanın sonucudur ve güçlü hale gelmiş kişi için bu iki nitelik de kuşkuludur.
halkların yapısı değişkendir ve onları bir şeye inandırmak kolaydır, İnancı sürdürmelerini sağlamak zordur; bu yüzden de, artık inanmadıklarında, zorla inandırabilecek bir düzenlemeye gidilmiş olması gerekir.
İnsanlar kötülük bekledikleri kişiden iyilik gördüklerinde, iyilik edene daha çok gönül borcu duydukları için; halk, kendi desteğiyle prens yapmış olduklarından daha çok bağlanacaktır ona.
"Hiçbir şey; kendi gücüne dayanmayan bir iktidarın ünü kadar zayıf ve değişken değildir. "
Ordun güçlü olsa da yeni bir eyaleti ele geçirmek için oranın halkıyla iyi geçinmelisin.
Topraklarında farklı dilin, âdetlerin ve yasaların olduğu bir devlet ele geçirildiğinde burada onları yenmek için hem iyi talihe hem de becerikliliğe ihtiyaç vardır. Bu gibi bir devleti ele geçirmenin en iyi ve en etkili yolu, prensin bizzat oraya gidip yerleşmesidir. Bu süre içinde sahip olduğu toprak daha güvenli ve sürekli olacaktır. Bu yönde Türkler de Yunanistan'a ilişkin öyle yaptı. Eğer yapmasalardı, buraya hakim olmak için alacakları önlemlerin tümü başarısız olur asla oraları ellerinde tutamazlardı.
Savaştan asla kaçınılamayacağı için, savaştan kaçınacağım diye asla karışıklıklara katlanılmamalıdır; zira karışıklıklar ancak senin avantajına olmayacak şekilde ertelenebilir.
çünkü her zaman iyi bir insan olmak isteyen kişi, iyi olmayan onca insan arasında kesinlikle yıkıma uğrayacaktır.
Gene de, birisinin canını alması gerekiyorsa, bunu, uygun bir gerekçesi ve açık bir nedeni olduğunda yapmalıdır; ama özellikle başkasının malından uzak durmalıdır; çünkü insanlar babalarının ölümünü mal varlıklarının kaybından daha çabuk unuturlar.
Bu yüzden, savaşmanın iki yolunun olduğunu bilmelisiniz: yasalarla ya da zor kullanarak. Bunlardan ilki, insana özgüdür; ikincisi hayvanlara. Ama ilki çoğu kez yeterli olmadığı için, ikinciye başvurmak gerekir. Bu yüzden, bir prensin hayvanı ve insanı iyi kullanmayı bilmesi gerekir.
Bilge bir prens, fırsatını bulduğunda, ona yönelik bir düşmanlığı ustaca beslemelidir ki, o düşmanlığı bastırdığında, bunun bir sonucu olarak büyüklüğü artsın.
Hiçbir devlet her zaman şaşmaz kararlar alabileceğini sanmamalı, aksine aldığı bütün kararların belirsizlikler içermesi gerektiğini düşünmelidir; çünkü doğanın düzeninde bunu görürüz: Ne zaman bir sakıncadan kaçmaya çalışsak, bir başkasına düşeriz; ama sağduyu, sakıncaların niteliklerini tanımayı ve en az kötüyü iyi olarak seçmeyi bilmek demektir.
Yapılan iyiliklerin eski kötülükleri unutturduğuna inanan biri kendisini aldatmış olur.
Bir ülkeyi zapt edecek biri, şu dersleri çıkarmalıdır: İşgalci, burayı tek vuruşta acilen zarara uğratmalı ki her gün zulmü tazelemek zorunda kalmasın. Böylece zihnindeki endişelere olanak vermemiş ve daha sonra kazançlar sağlayarak onları def etmiştir. Çekingen olduğu ve kötü tavsiyeleri benimsediği için her zaman kılıcını çekik tutacaktır; devamlı sadakatlerini şiddetle tazelemekten dolayı acı çeken kendi halkına itimadı kalmayacaktır. Bu yüzden tüm zarar bir seferde verilmelidir ki zararı daha az duyulsun. Oysa iyilikler, daha çok hoşa gitmesi için azar azar verilmelidir.
Her şeyden önce bir prens, halkıyla yaşarken onlara iyinin ve kötü talihin inişli çıkışlı doğasının kendi davranışlarını değiştiremeyeceğini göstermelidir. Çünkü, bir felaket geldiğinde bir değişim ihtiyacı duyulursa, şiddeti bir çare olarak görmek için çok geç olacaktır. Hoşgörülü olduğun zaman da boşuna zaman harcamış olacaksın; bunu zorunlu olarak yaptığını düşünecekler ve minnet duymayacaklardır.
Derler ki, Büyük İskender, Archilles'i; Sezar, İskender'i; ve Scipio, Keyhüsrev'i taklit edermiş. Her kim Xenophon tarafından yazılmış Keyhüsrev'in yaşamını okursa, Scipio'nun onu takip ederek ne kadar ün ve şeref kazandığını ve onun, tatlı dilliliğiyle, insancıllığıyla, cömertliği ve ahlaklılığıyla Keyhüsrev'e ne kadar uyduğunu görür.
Gene de, birisinin canını alması gerekiyorsa, bunu, uygun bir gerekçesi ve açık bir nedeni olduğunda yapmalıdır; ama özellikle başkasının malından uzak durmalıdır; çünkü insanlar babalarının ölümünü mal varlıklarının kaybından daha çabuk unuturlar.
Eğitmen olarak yarı insan, yarı at birinin görevlendirilmesinin yalnızca bir anlamı vardır: Prensin, her iki doğasını da nasıl kullanacağını öğrenmesinin gerekliliği. Çünkü biri olmadan diğeri sağlam kalamaz.
Basiretli bir prens, sözünü tuttuğunda zarar göreceğini biliyorsa bu sözünü tutmamalıdır. Çünkü verdiği sözün nedenleri ortadan kalkmıştır. Tüm insanlar iyi olsaydı bu, iyi bir temenni olurdu. Fakat insanlar, namussuz ve sözlerini tutmaz olduklarından, senin de sözünü tutman gerekmez.
İnsanlar hemen her zaman başkalarının açtığı yolu izler, taklitle yönetirler ama örnek aldıklarının ne bütün yaptıklarını aynen uygulayabilirler, ne de becerisine erişebilirler; onun için sakıngan kişi, her zaman büyük adamların açtıkları yoldan gitmelidir. O halde en iyileri taklit edecektir ki eğer kendi becerisi biraz kıtsa, hiç değilse aslından biraz hava verebilsin.
... çünkü yenilikçiye, eski düzenin kayırdığı herkes düşman kesilir.
İnsanlar genellikle nankör, değişken, ikiyüzlü, tehlikeden kaçan, çıkarlarında hasis yaradılıştadırlar. Kendilerine iyilik yaptıkça sizinle olurlar. Onlara ihtiyacınız olmadığı zaman kanlarını, mallarını, canlarını, çocuklarını size adarlar. Fakat tehlike baş gösterince herkes ortadan kaybolur.
Eğer bir millet iktidarda bulunan kişilerin şerefsizliğini, alçaklığını, hırsızlığını, yalnızca kendi siyasi görüşünden olduğu için görmezden geliyorsa, o millet erdemini yitirmiştir. Erdemini yitiren millet bir gün vatanını yitirir.
Çünkü üç çeşit zeka vardır. Biri kendiliğinden anlar, öteki başkalarının kendisine anlattıklarını anlar, üçüncüsü ise ne kendiliğinden anlar ne de başkalarının anlattıklarından. Birincisi çok değerli, ikincisi sadece değerlidir, üçüncüsü ise bir işe yaramaz.
Savaştan kaçınmak mümkün değildir, sadece düşmandan üstün olana kadar erteleriz.
burada şu soru ortaya çıkıyor.sevilmek mi korkulmaktan daha iyidir,yoksa korkulmak mı sevilmekten?belki de bu soruya ikisini de isterız diyerek cevap verebiliriz.ama sevgi ile korku birada da pek güç bulunacağına göre,aralarından birini seçmemiz gerekirse,korkulmak sevilmekten daha emniyetlidir.zira,genellikle görülmüştür ki insannlar nimete şükretmesini bilmeyen,kaypak güvenilmez,tehlikeden kaçmya çalışan,kazanç hırsı ile tutuşan,kendisine menfaat sağladığınız müddetce size bağlı tehlike uzakta oldukca kanını dökmeye,malından fedakarlık etmeye,canını vermeye,çocuklarını bie feda etmeye hazırdırlar,ama onlara gerçekten ihtiyaç duyduğunuz zaman sırtlarını dönerler
"....Bu adamlarin mutluluklari firsatlar sayesinde olmustur.Onlar, kendi becerileriyle firsatlari tanidilar ve kendi ülkelerinin şerefini ve zenginliğini yükselttirler.
"...Yapilan iyiliklerin eski kötülükleri unutturduğuna inanan biri kendisini aldatmiş olur."
"...Kötuluk, kendini korumak zorunluluğu olduğu zaman yapildiğinda ve yönetimin avantajina çevirme imkani olarak fazla uzatmadan kullanildiginda iyi olarak anilmasina olanak verilirse bu gadarliklarin iyi kullanildigini soyleyebiliriz.."
"....tum zarar bir seferde verilmelidir ki zarari daha az duyulsun.Oysa iyilikler, daha cok hoşa gitmesi icin azar azar verilmelidir."
"....İnsanlar doğalari gereği, onlara sunulan yararlar kadar kabul ettikleri yararlar için de itaate zorlanirlar."
"..kötülukleri, gelismeden once sezmeyen yönetici, bilge değildir, ..."
İnsanlar, kisisel cikarlari söz konusu olduğunda hainleşirler.Ama korku bağı, insanlari hiç birakmayan ceza korkusu ile oluşturulmuştur.
İnsanlar öylesine basitler ve günün gereklerine uyum sağlamayı öylesine iyi bilirler ki; aldatmaya kalkan kişi, karşısında aldanmaya hazır birilerini her zaman bulur.
Bir değişim, daima başka bir değişimin oluşumuna zemin hazırlar. Sayfa:40
Devlette ortaya çıkan hastalıklar önceden görüldüklerinde çabuk iyileştirilirler; ama bu hastalıkların görülmesi ve herkesin görebileceği şekilde büyümelerine izin verilmesi durumunda, artık herhangi bir tedavi söz konusu olamaz.
Özgür yaşamaya alışmış bir şehre egemen olup onu yok etmeyen kişi, o şehir tarafından yok edilmeyi bekleyebilir; çünkü böyle bir şehre, ayaklanmada, özgürlük ruhu ve eski düzen, her zaman sığınak olur; ne geçen sürenin uzunluğu ne yapılan iyilikler, özgürlük ruhunu ve eski düzeni unutturamaz. Cumhuriyetlerde daha büyük bir canlılık, daha büyük bir nefret, daha fazla intikam arzusu vardır; insanlar eski özgürlüğünü unutmazlar, unutamazlar; öyle ki, en güvenilir yol bu cumhuriyetleri ortadan kaldırmak ya da gidip orada yaşamaktır.
Kişinin nasıl yaşadığı ile nasıl yaşaması gerektiği arasında öyle büyük bir uçurum vardır ki, yapılması gereken uğruna yapılanı terk eden kişi, çok geçmeden korunmasını değil, yıkımını öğrenmiş olur; çünkü her zaman iyi bir insan olmak isteyen kişi, iyi olmayan onca insan arasında kesinlikle yıkımı uğrayacaktır.
İnsanlar o kadar safdildirler ve anın gereklerine öyle kölece boyun eğerler ki, aldatan kişi, her zaman aldatılmaya hazır birisini bulacaktır.
İnsanlar genel olarak elleriyle değil, gözleriyle yargıda bulunurlar; çünkü herkes görür, ama çok az kişi duyumsar.
Şu da hatırlammalı ki insanlar ya hoş tutulmalı ya da yok edilmelidir; zira insanlar küçük zararların intikamını alabilirler, ağır zararlardan ise alamazlar. İnsanlara verilen zarar, intikamından korkmaya mahal vermeyecek şekilde olmalıdır.
Değerlendirmeler (1)
1 Takipçi - 2 Takip
123 Yorum |
Mesaj Gönder
Tevfik Cem Baykara
10.05.2023
10.05.2023
Siyaset ve felsefe tarihinin kuşkusuz en etkili metinlerinden biri. Eserin sunulduğu Floransa dükü Lorenzo’nun kuru bir teşekkürden öte kitabı okuduğu bile şüphelidir. Hatta dendiğine göre, Machiavelli’nin kitabı sunduğu sırada bir başkası da bir çift av köpeği hediye etmiş ve Lorenzo köpeklerle çok daha fazla ilgilenerek sahibine çok daha yakınlık göstermiştir. Bu kısa metin Dünya siyaset tarihine Makyavelizm’i hediye etmenin çok ötesinde başkaca çağrışımlar da barındırır. Bu anlamda eserin aslında oldukça metaforik olduğu da söylenebilir. Sadece siyasetle değil, sosyal bilimlerin herhangi bir dalıyla ilgilenen her okurun kitaplığında yer alması gereken bir klasik...